“Duyulara karşı en zehirli sözler, iktidarsızlar tarafından değil, münzeviler tarafından da değil, münzevi olamayanlar, münzevi olmayı gereksinmişler tarafından söylenmiştir.”
Friedrich Nietzsche
(Putların Alacakaranlığı)
Kutsal Motor YouTube kanalında Zeynep Ocak ve Oyuncu Algı Eke’nin birlikte yürüttüğü O Yakıcı Bakışlar programı, "belirlenen konu başlıklarından çağrışımlar yayarak ve yaratarak iki kadının karşılıklı sohbetidir" diyebilir miyiz? Düşünelim…
O Yakıcı Bakışlar; “iki insanın kendine ya da başkalarına dair sohbetini neden dinleyim?” sorusunu yüzüne tokat gibi patlatıp sonuna kadar izleten, sonra şu cümlelerde olduğu gibi dilini ve söylemini de içeriğini anlatırken kendine benzeten bir program… Ülkenin eğlence anlayışının yıllardır ve yeniden İbo Show’un reytinglerinde asılı kaldığı, dijital platforma dönüp baktığımızda ise İbo Show’u ve konuklarını aratmayan ritimde sesler ve görüntülerden ibaretken, birbirinden farklı iki kadının dengesiyle denge bulduğumuz O Yakıcı Bakışlar bu dönemin alternatiflerinden bir tanesi oldu.
Aile, ilişkiler, arkadaşlık, rüyalar, okul yılları, sosyal medya gibi öne çıkarılan konuları dinlerken kendimize dair düşünmediklerimizi düşünmek, tıkandığımız bir konuda kahkaha atarken çözülmek ve daha da önemlisi Zeynep ve Algı’nın yorumları ve deneyimleriyle genellemenin rahatlatıcı terapisine yaslanarak sancıyan bir yaramızı bilgiye dönüştürmek bizlere kahkahalar attırırken bir yandan da iyileştiriyor… Bu iyileşme o an sohbetin içinde kendilerine de şifa arayan iki kadından geldiğinde samimiyet ve içselleştirme kaçınılmaz oluyor.
Yazıya başlarken program tanımında “yayarak ve yaratarak sohbet” dedim ve düşümdüm de, Zeynep ve Algı O Yakıcı Bakışlarda inşa edilen normları bir bir devirirken inşa kültürünün çok ötesinde bir yaratım ve çağrışım sunuyor. Kadın mücadelesinin görünürlüğü artarken kadınlığa dair sansürün de arttığı zamanların tünelinden geçiyoruz. Bu zaman tünelinde Zeynep ve Algı’nın konu başlıklarından ziyade konuları dile getirişleri, üslupları sadece kadınlar için değil hepimiz için şu tünele tutulan fenerlerden bir tanesi gibi geliyor. Birbirimize selam verdiğimiz, karanlığın içinde feneri yakıp söndürerek “buradayım” dediğimiz ve birbirimizi yalnız bırakmadığımız bir dayanışma gibi… Bu metafor abartılı gelmesin, sahiden öyle çünkü ihtiyacımız var. Gülmeye, yakınlık kurmaya, dile getirilemeyen, sansürlenen birçok aidiyetimizi duymaya ihtiyacımız var. Kendimizi duymaya ihtiyacımız var.
Programın en son bölümünde aile üzerine konuşurken elbette konu kaçınılmaz olarak annelik kavramına, anneliğe geldi. Ünlü isimlerden verilen örnekler ve anneliğe atfedilen kutsallıkla kadının yok sayılışı ve dahası anne olmayı seçmeyen (orada Algı kendini ifade ederken muazzam bir temsil sundu) kadınlara toplumsal bakış ve yargıların dile gelişi bazı kadınların ifade edemediği, bazılarının unuttuğu ve bazılarının da seslerini duyuramadığı gerçeklerdi. Bol seyircisi olan ve bir yerden seyirciye dokunan böylesi alternatif programlarda kadınlardan bunları duymak bana bu satırları yazdırırken, belki bir ressam kadını cesaretlendirip tuvalin başına oturması için güç veriyor belki de müzisyen bir kadına ilham oluyor…
Zeynep Ocak ve Algı Eke için yapılan yorumlara göz attığımda iki kadının farklılıklarına dair asilik ve asillik... Tezatların uyumu ve ahengi gibi cümlelere rastladım. Dikkatli seyrettiğimizde Zeynep’te de Algı’da da bu kalıplara ve çerçevelere sığmayan ve sığma gibi bir gayesi de olmayan bir arayış göreceksiniz. Bize yakın olan ve onları bu kadar sevdirense hepimizden bir parça olan o karmaşa, o düzen, o arayış sanırım.
Arada bir iki bölüm kaçırdıklarım olsa da her bölümünü keyifle izlediğim ve keyfime keyif katan O Yakışı Bakışlara şöyle bir göz atalım. Neleri unutuyoruz, nasıl yargılanıyoruz, yargılanırken yargılamayı nasıl öğreniyoruz… Bir hatırlamış bir görmüş oluruz. Üstelik hatırla ve görmeyle de kalmaz Frida Kahlo gibi şöyle sırtımızı dikleştirip içten samimi bir kahkaha atarız.