Eskiden konağın mutfağı şimdi ise restoran olan kocaman taş bir bölmenin ortasında yanan sobaya odun atan yaşlı kadına yılın ilk selamını verip gözleme pişirilen yere geçiyorum. Konağın yatılı müşterilerine ikramı köy kahvaltısı ve sıcacık çayla yeniden uyanıyorum.
Beypazarlı kadın beni kahvaltıda yalnız bırakmıyor, elinde soba maşasıyla başucumda tüm merakıyla: “Yılbaşında iş için mi geldin buraya? Nerelisin? Nerden geldin? Ne iş yaparsın?...”
“Ankara’dan geldim. Gazeteciyim, yılbaşında buraya fotoğraf çekmeye geldim” desem de, kadının merakını dindirmiyor yanıtlarım.
“Ne var ki buralarda, neyin fotoğrafı…”
“Beypazarı’nın boş sokaklarını ve izin verirseniz konağı ve sizi çekeceğim.”
“Benim neyimi çekecen kızım şu halimle… Bir sürü şehidimiz var. Allah şehitlerimizi korusun” diyerek dualarla ve bana nihayet duyduğu güvenle ayrılıyor yanımdan bürgülü kadın.
Köy kahvaltımla baş başa kalıp iştahla yemeğe devam ederken, konak görevlilerinden Meryem giriyor içeriye. İki yıllık yüksek okulu yeni bitirip bu konağın işletmesine başlayan Meryem, “yılbaşı için rezervasyon yaptırmak istediğimi ve boş oda olup olmadığını” sorduğumda telefonun diğer ucundaki şaşkınlığını saklamayarak: “Yılbaşı mı? Burada mı? Tüm odalarımız boş yılbaşında, üstelik bir eğlence programı filan da bulamazsınız burada” demişti. Telefonda Meryem’in şaşkınlığı sürerken konağın en büyük ve en güzel odasını bana uygun bir fiyata ayırdı. Beypazarı’na geldiğimde her konuda ona ulaşabileceğim sözünü de alarak kapadım telefonu. Ve ilk geldiğim andan itibaren yıllardır beni görmeyen ve özlemle bekleyen bir arkadaş gibi beni karşıladı.
Yılbaşına girmeye dakikalar kala, odamdaki devasa aynanın ortasındaki ikiye ayrılmış hüzünlü haline takıldığımda da Meryem iki görevliyle gelip yeni yıla girmeye beş kala ayna taşıdı odadan. “Bu kadın artık benim deli olduğumu düşünecek” diye mahcup halimle Meryem’e teşekkür etmek istediğimde: “Haklısınız kırık ayna rahatsız edicidir. Ben de atarım tutmam kırık aynaları evde, yeni yılınız kutlu olsun” diyerek mahcubiyetimi yatıştırarak iniyor merdivenlerden. Kırık aynanın ve Meryem’in gidişinin ardından; yeni bir yılı neden burada karşılıyorum, neden yapayalnızım, bunu neden istedim soruları zihnime üşüşecek oluyor ki onları da aynanın hüzünlü kırığına sıkıştırıp uğurluyorum.
Kahvaltımı Meryem’le tamamlayıp fotoğraf makinemi alıp Beypazarı sokaklarına çıktığımda sokakların bomboş, taze havasını içime çekiyorum. İşte bunun hayaliydi beni yılbaşında buralara getiren. Bu temiz havayı Beypazarı’nda almamın, yılın ilk günü burada olmamın bir diğer nedeniyse bürgülü ve karınca gibi gece gündüz çalışan Beypazarı Kadınlarıydı.
Biraz dolaştıktan sonra yavaş yavaş sokakta örtülerle kapatılmış tezgâhların üzerlerini açan kadınlar görmeye başlıyorum. Beypazarı’na yolunuz düştüğünde göreceksiniz ki, küçük ilçe merkezi ve Beypazarı’na özgü yiyeceklerin, giyeceklerin satıldığı renkli yöresel çarşısında bürgüleriyle kadın esnaf sizi karşılıyor. Erkeklerden daha çok kadınların işletmesinde olan küçük dükkânlarda; gözleme, takı ve baharat tezgâhlarında kadın sesleri yükseliyor Beypazarı’nda.
Erzurum’dan eşi ve çocuklarıyla iş bulmak için Beypazarı’na geldiğini ve artık Beypazarlı olduğunu anlatan Fatma, burada kadınların birçoğunun çalıştığını, turizmden dolayı kadınların iş imkânı bulduğunu söylüyor.
“Kadınların çoğu çalışır, tarlada ya da işletmelerde, ev hanımları oturmalara giderler. Gün değildir ama bu oturmalar, öyle altın filan toplanmaz. Beypazarı’nın yemekleri yapılır, misafir ağırlamak önemlidir buralarda. Köylerde çok sebze yetişir. Kadınların birçoğu tarlalarda işçi olarak çalışır, elbet kendi tarlalarında çalışanlar da var.”
Kadın esnafın neredeyse hepsinin kendi dükkânı olduğunu söylüyor Fatma: “ Esnaf kadın çok ve elbet konaklarda çalışanlar. Beypazarı konakları kadınlar için önemli bir iş kapısıdır. Kadınlar konaklarda bulaşıkçı, aşçı, gözlemeci olarak çalışır. Burada çalışırsan karnın doyar, çalışmazsan olmaz. Ben 46 yaşındayım, sinir sıkışması var ve ameliyat olmam gerekiyor ama yine de işi bırakamıyorum. Eşim de işsiz, elektrik tamircisi eşim. Erzurum’dan geldiğimizden beri çalışıyordu şimdi işsiz kaldı. Çocuklarımla birlikte evde dört kişiyiz, tek çalışan benim. 350 lira kira ödüyoruz, ben asgari ücret alıyorum. Ben de çalışmazsam olmaz. Geçinmeye çalışıyoruz.”
Beypazarı konaklarının olduğu meydana geldiğimde, takı, baharat, tarhana ve erişteler satan kadınlar tezgâh başında bir yandan patik örüp, takı yapıp bir yandan tezgâha yaklaşan müşterileri karşılıyorlar.
Tezgâhlardan birinde elinde örgüsüyle ayağa kalkarak beni karşılayan Kadriye anlatıyor Beypazarı Kadınlarını: “Burada kadınlar hiç durmadan çalışır. Evdeki çoğu sorumluluk kadınındır burada, bir de eve katkı olsun diyerek el işi yapar kadınlar. Takı, patik, çorap, kuru sebze, tarhana, turşu, yaprak sarması, baklava… Bu el marifetleri çıkarılır tezgâha, tezgâhla başlayıp dükkân açan çok kadın vardır. Belediye Başkanımız sağolsun, kadının ev dışında çalışmasına, evine katkıda bulunmasına imkân veren çalışmaları destekler. Elbette evinden çıkamayan çok çocuklu kadınlar da var, ev işlerine giderler bazen onlar da.”
Çiftçilik yapan kadınların 2015’te Tarım Müdürlüğü tarafından düzenlenen eğitim seminerine katılarak sertifika aldıklarını söylüyor Kadriye:
“Evden dışarı çıkmak, çalışmak bize güven veriyor. Eskiden çok daha içe kapanıkken bugün hem kendi paramızı kazanıyoruz hem de günlerimiz dolu dolu geçiyor. Her kadının çalışmasına imkân verilmesi çok önemlidir.”
Yan tezgâha baktığımızda tarhana ve çeşitli baharatlar satan, başında bürgüsüyle Saliha gülümsüyor. Beypazarı’nın yöresel giysilerini soruyorum Saliha’ya, kadınların bürgüleri, şalvarları… Bu giysilerin de üretilip satıldığını anlatıyor. “Beypazarı’nda önemlidir bürgü, şalvar. Çeyizde olmazsa olmazdır. Renkli, farklı kumaşlardan dikilir, çeyiz için ve buraya gezi için gelenlere satılır. Her yaştan kadının sandığında, dolabında vardır bürgü, yaşlı kadınlarımız başına bürgü atmadan çarşıya pazara adım atmazlar” diyor Saliha.
Kadınların kendi ürünleriyle süsledikleri, rengârenk tezgâhların yanından geçip çarşının ara sokaklarına doğru yürüdüğümde, havuç suyu satan bir dükkândan “havuç suyumuzu içmeden gitmeyin” diyen bir ikram uzatıyor Beypazarlı kadınlardan biri. Taze Beypazarı kurusu kokusunu içime çekerek havuç suyunun tadıyla, kadın esnafın samimi gülümseyişi ve içten selamıyla eşyalarımı alıp yola çıkmak üzere konağa dönüyorum.
Konağın en ihtişamlı odasının misafiri olarak son kez ahşap merdivenlerden odaya çıkıp eşyalarımı toparlıyorum. Anahtar’ı vermek için Meryem’in yanına gidiyorum. Her şey için teşekkür edip konaktan ayrılırken soba başındaki bürgülü kadın: “Nere gidiyon? Misafirimize bir kahve pişirmeden yola mı düşürelim…” diyor.
Sabah soba başındaki bürgülü kadın meğer bu konağın sahibiymiş… Adı Esma, bu konakta doğup büyümüş. Herkes çekip gidince de her Beypazarlı gibi konağı pansiyon haline getirmişler. Çifte kavrulmuş lokumlarla kahve ikramının yanında bir sürü aile fotoğrafı getiriyor. Beypazarı’nın dışına hiç çıkmadığını anlatıyor, bir kez oğlunun yemin törenine gitmiş gittiği yerin de neresi olduğunu çıkaramıyor.
Kahvemi bitirip Esma ve Meryem ile vedalaşıyorum. Esma’nın kahve ikramından sonra içi misafirini hakkıyla ağırlamanın rahatlığıyla beni uğurluyor.