Dört ayrı “terör örgütüne üye” olmak gerekçesiyle yargılanan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü öğrencisi Yusufcan Yıldırım'ın davasında karar açıklandı. Mahkeme 16 Temmuz’da Yıldırım'a 2 yıl 1 ay hapis cezası verdi.
Yıldırım, parkta otururken "silahlı eylem planlamaktan" gözaltına alınmış, 23 Ocak 2011’de tutuklanmıştı. 11 ay Sincan 1 Nolu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu kalan Yusufcan 16 Aralık 2011’de tutuklu iki üniversite öğrencisi ile birlikte tahliye edilmişti. Davada iki üniversite öğrencisi beraat ederken aynı suçlamalarla yargılanan Yusufcan hakkında evinde bulunan kitap, dergi ve gazeteler gerekçe gösterilerek ceza verildi.
Gezi direnişi sırasında bir kez daha gözaltına alınıp tutuklanan Yıldırım, iki hafta sonra tutukluluğuna yapılan itiraz neticesinde serbest kaldı.
Yusufcan Yıldırım, hakkında verilen kararı şöyle değerlendirdi:
“Şimdi Yargıtay'a gidecek bu karar. Evimde buldukları kitap ve dergilerde yasal olmayan bir yayın yok. Ben savunmamı yaptım ifademi verdim ancak temyiz duruşması olursa yeniden ifade vereceğim. Bir yandan avukatlar itiraz ederken bu süreçte savcının da itiraz edeceğini düşünüyorum. Karar açıklanalı henüz bir hafta oldu, bu süreçte neler olacağını bilemiyorum."
"Evimden çıkan dergiler benim yardım ve yataklıktan ceza almama neden oluyor. Enterasan bir yardım ve yataklık biçimi değil mi!”
18 Haziran sabahında Ankara’da evine yapılan baskınla gözaltına alınıp, iki hafta tutuklu kalan Yusufcan, Gezi direnişi dönemindeki suçlamaların ve sorgunun gerekçelerini anlatırken gülüyor:
“Gezi direnişinde tutuklanan herkese aynı suçlamayı yapıyorlar. Ellerinde yazılı olan 10 ayrı örgüt ismi var ve Hakimin sorduğu soru: ‘Örgüt Üyesi misin? Hangisi?.. Örgüt Üyesi misin?... Hangisi?..’ Bize bu soruyu hangi delille, neye dayanarak sorduklarını anlamaya çalıştığımızda ise; ‘Bu eylemlere neden katıldın? Kimin talimatıyla katıldın? Hangi örgütün talimatıyla katıldın?’ diye soruyorlar."
"Çünkü mantık ‘bir iyi niyetli gençler var bir de marjinal gruplar var. Biz onları ayırıyoruz’ mantığı. Böylelikle insanların içinde de bir bölme yaratmak istiyorlar. Ellerinde bizim eylemde çekilmiş fotoğraflarımızla bizim bir örgüt üyesi ile bağlantımız olduğu bağını kurmaya çalışıyorlar."
"Bize yöneltilen 14 tane suçlamanın arasından biri insan öldürmekti. Hakim ‘Hakkındaki suçlamalar bunlar, ne diyorsun?’ diye soruyor. İnsan öldürmek mi… Peki kim öldü?”
Gezi direnişinde sokaklarda, direnişte olduğunu anlatan Yusufcan, “Ben bu direnişe, yaşanan sorunlara ve Gezi’de yaşanan devlet terörüne karşı çıkmak için katıldım. Evet bu direnişin içindeydim, bana sorguda gösterdikleri fotoğraflar da eylemlerde çekilmiş fotoğraflar. Benim o fotoğraflara bir itirazım yok, fakat bununla örgüt üyeliği arasında bağ kurulmasını anlayamıyorum” diyor.
Yusufcan’ın Gezi direnişi döneminde iki hafta Sincan F tipinde kaldıktan sonra dışarı çıktığında yazdığı mektubunda da Gezi direnişine selamı vardı.
“…Eylemlere katılmadım mı? Katıldım. Tutuklanmadan önce geçirdiğim 20 gün, 22 yıllık hayatımın en güzel günleriydi. Bir araya gelince ne kadar güçlü olduğumuzu gördüm; farklılıklarımızı bir yana koyup, her biri farklı farklı sorunları olan yüzbinlerce insan, sorunlarının ortak sebebine karşı birleşince neler yapabildiğimizi gördüm. Tanımadığı birisi için, canla başla yardım etmeye çalışan insanlar gördüm. ’91 doğumlu birisi olarak, 'apolitik' denilen ’90 kuşağının ve genç kuşağın neler yapabildiğini gördüm, bununla gurur duydum."
"Ve herkes gibi ben de Ethem’in vuruluşunu gördüm…"
"Unutmayacağım, asla affetmeyeceğim."
"'Çapulcu' deyip, 'marjinal' deyip bizlerin yakaladığı bu birlikteliği bölemeyecekler. Bugüne kadar yapılan sadece bir başlangıçtı, neleri başarabileceğimize dair bir özet, belki bir fragman. Bundan sonra her şey daha güzel olacak.”
Sincan F tipi cezaevinde 2011’de 11 ay ve Gezi Direnişinde iki hafta kalan Yusufcan, F tipindeki mahkumların dayanışmasını da anlattı.
"Oradaki koşullara karşı direnmenin en önemli yanının dayanışma ve paylaşımların olduğunu" söyleyen Yusufcan şöyle konuştu:
“Cezaevine getirilen mahkumlar bazen kapının açılış ve kapanışından anlaşılır, ama daha çok mahkum havalandırmaya çıktığında hücrelere seslenir. ‘İsmim şu, şu hücreye yeni getirildim, sesimi duyan var mı?’ diye. Ben de yeni gittiğimde havalandırmadan bağırırken, uzun süre bağıracağımı ve ses alamayacağımı düşünürken, yan hücreden ses geldi ‘Bağırma duydum sesini…’. Orada başka bir hücreden gelen o sesi duymak, yeni gelen birisi için çok önemli çünkü oranın koşullarıyla baş edebilmek birlikteliği ve paylaşımı gerektiriyor."
Cezaevinde en çok mahkumların dışarıdaki direnişi merak ettiklerini söyleyen Yusufcan, mahkum arkadaşlarından getirdiği selamı verirken, onların hücrelerde de olsalar bulundukları yerlerde mücadele verdiklerini güçlerini en çok bu mücadeleden aldıklarını söylüyor.